30 Aralık 2013 Pazartesi

güzel gel..

     Aralık bittikçe bitiyor! Sevmedim 2013'ü ama "zamanın telaşlarda bu kadar çabuk" geçmesi canımı sıkıyor! Herşey amaçlı biliyorum ama durduğum yerden bakınca boşa koşturuyormuş gibi akrep ve yelkovan. Biri kaçırıyormuş gibi finish çizgisini ben kovaladıkça.

     Bugün süslenip püslenip 2014'ü güzel karşılarsam o da beni güzel karşılar belki...Belki bana sürprizler yapar? Bir nevi yalakalık peşinde miyim yoksa? "Sevgili 2014, o kadar tatlısın ki tatlım, bütün umudumu sana bağladım! Ne yapabiliriz?"

     Bazen yalnızlık o kadar çok ki; en büyük ortak payda.
     O kadar büyük ki gizlediği bir şey mi var arkasında, göremezsin...
     Neyi neden yaptığını bilemezsin...karar veremezsin...
     Yapma!

Güzel gel 2014...
   

25 Ekim 2013 Cuma

Pencere Bakması

Memnun değilim ırmaklardan
Böyle olmaklardan
Bir güle bakıp da için için ne bileyim
Memnun değilim gece vakti yalnız kalmaklardan
Beni insana benzeten o renkli haplardan
Abuk sabuk hitaplardan
Okunması gereken kalın ama bomboş kitaplardan
Aramaklardan sormaklardan
Memnun değilim
Yani diyorum ki buralardan
Oralardan da memnun değilim
Bir içim acıdı bugün bakarken pencerelere
Hasret soldum soldum diyorum
Aşık oldum oldum 
Memnun değilim bu şehirlerden
Arkamdan sinsice akan bu nehirlerden
Bu kalabalık çarşılardan 
Herşeye karşılardan
Kötü masalları yani ne bileyim
Keşke demekler o pencereye bakıp da
Bunları bunları okudum okudum
Aşık oldum oldum
Memnun değilim Fatma'lardan
Her duygunun içine binlerce düşünce katmalardan
Tereciye tere satmalardan
Hal bu ki şu pencerelerden dışarı bakıp...

ne bileyim...

Yine bir Can Bonomo bombası..seviyorum bu adamı..

20 Ekim 2013 Pazar

Aile Çay Bahçesi


     Bazı yazarların, bazı kitapların hayatıma girme sebebi değişik..Ya kitap ya yazar rüyama girer ve ben merak eder, alırım kitabı.Yekta Kopan okumaya da bu şekilde başladım.Yeni kitabı çıkar çıkmaz konusunu türünü bilmeden aldım kitabı.
      O sırada okumakta olduğum kitabın pabucu dama atıldı ve "Aile Çay Bahçesi"ne başlandı.O kadar akıcı ve anlaşılır bir dili var ki Yekta Kopan'ın, kelime cambazlıkları yerine tasvir, tespit ve anlatım güzellikleriyle büyülüyor insanı.Su gibi akıp gidiyor siz bir yandan bitmesin isterken..."saniye kolu hızla koşuyor kadranda"
     Ana karakter Müzeyyen "en iyi" olmasına rağmen "en güzel" ile başedememiş. Herşeyin onun suçu olduğunu düşündüğü kardeşi Çiğdem'den hayatı boyunca nefret etmiş. Zayıf bir baba karakteri yerleştirmiş "bitmek bilmeyen bir mide ağrısı" diye  tabir ettiği aileye. Erkek gözüyle kadınları bu kadar güzel anlayıp anlatabilmesine hayranlık duydum Yekta Kopan'ın. Kadınlığın bütün işkencelerine bu kadar yakın olabilmesinden etkilendim! Kitabın son sayfalarını ara vererek okudum. Hem bitmesini istemedim, hem de bir nefeste okusaydım boğazımdaki düğüme engel olamayıp ağlamaya başlayabilirdim. Başta Müzeyyen'le birlikte, yaşadığı hayattan nefret ettim, onun hayatına dokunan herkesten. Okudukça o kadar hak verdim ki herkese, herkes için tek tek üzüldüm. Hem aile olmaya çalışıp hem sınırlarımızı korumanın ne kadar zor olduğunu düşündüm. "Neden böyle bitirmiş ki Yekta Kopan bu kitabı? Neden Müzeyyen'e bir de böyle bir yük yüklemiş" diye kızdım, sonra ona da hak verdim... Kimsenin hayatı sanıldığı kadar görünür değil..


"Müzeyyen. Annesinin kuzusu. Babaannesinin biriciği. Babasının... Sahi ben babamın neyiydim? Bütün bu hikâyenin içinde benim rolüm neydi, diye düşündüm hep. Benim repliklerimi kim yazmıştı, mizansenlerimi kim belirlemişti? Sahneye hangi taraftan gireceğime, uslu kızı oynarken neler giyeceğime, içimdeki kötülüğü kusmaya başladığımda nelerden soyunacağıma kim karar vermişti? Okuduğum bütün kitaplarda beni bana anlatacak bir karakter arardım. Dinlediğim radyo oyunlarından, izlediğim filmlerden bir cümlecik çalmaya çalışırdım. Saatçi Nejat Bey ile ev hanımı Meral Hanımın kızı Müzeyyeni bana anlatabilecek bir cümle."



30 Eylül 2013 Pazartesi

artık zıplasam diyorum?..

Çıldırmanın eşiğinden, uçurumun kenarından merhaba!!

      Evet yüksek lisansımı bitirdim, artık uzmanım.İstanbul üniversitesi'nin dağınık yerleşkesi yüzünden ve iş yerimden çok zor fırsat bulabildiğimden, hala evraklarımı teslim edememiş olsam da bitti ve üzerimdeki yük kalktı."Kalktı" sözel bir ifade.Fakat hafifleme hissi yok!Tebriklerimi kabul ettim, evet; benden çok sevinen insanların heyecanına şaşırdım.Ama hiç bir şey hissetmiyorum.
      
      Uzun zamandır bir hobi peşindeydim.Maymun iştahım yüzünden herşeye atladım tek tek ve sonunda fotoğrafçılığa karar verip, kendime başlangıç seviyesinde bir makine aldım. Çünkü marifet makinede değil çekendeymiş dediler, hangi makineye kalbin ısınırsa, hangisine gücün yeterse onu al, en iyi fotoğrafı en iyi makinesi olanlar mı çekiyor dediler, aldım gitti.:) Ben "multifonksiyonel" bir insan değilim.Bir çok işi bir arada yapmaya çalıştığımda uykularım kaçıyor ve bu yüzden, biraz da kurs almayı planladığım hocam henüz derslere başlamadığından erteleyip duruyorum. Şu tez belasından tamamen kurtulduğumda kendimi hobimin kollarına atacağım!belki o zaman biraz nefes alınır..
      
      Evet, hayatımda olumlu diyebileceğim sadece bunlar var...bardağın dolu tarafı burdan görünen, ve şu an size görünmeyen, bana kırmızı başlı, sivri dişli, çirkin bakışlı iğrenç bir yaratık olarak görünüyor!Küçük bir çocuğun karıncayla oynaması gibi benimle oynuyor.Önüme engeller koyuyor, ben her yön değiştirip yolumu bulmaya çalıştığımda sol üst köşeden sırıtarak canımı sıkıyor.Kendime yukarıdan baksam ben de sırıtırım, çok eğlendiğine eminim!Pusuya yatmış, her fırsatta çelme takıyor.Dibe vurmak gerekiyormuş ya zıplamak için, artık zıplasam diyorum...ama ne zamannn..ne zaman....

10 Eylül 2013 Salı

"Biri penceresini açsa kurtulacaksın sanıyorum
Ama olmuyor...
Bütün pencerelerimi açıyorum
Ama olmuyor işte..."  -Umay Umay

     Bıktık artık türlü türlü oyunlardan, kim haklı kim haksız kavgalarından.. sizin başı örtülü kardeşleriniz, bizim marjinal çapulcu alkolik kardeşlerimizle kardeş değil mi aslen? başım açıksa ben müslüman değil miyim? biz müslüman olarak bütün peygamberlere inanıyorsak ve bütün kainatın Allah tarafından yaratıldığına inanıyorsak yine Allah tarafından yaratılan fakat müslüman olmayanlar, kardeşimiz değil midir? Büyük balık küçük balığı yerken bile içimiz burkulurken herhangi bir coğrafyada herhangi bir kardeşimiz, başka bir kardeşi tarafından öldürülüyorsa bunu hangi vicdan destekleyebilir? olayların siyasi politik sizli bizli taraflarına hiç bulaşmak istemiyorum, o kadar bunaldım ki, kimsenin canı yansın istemiyorum artık! Yeter, lanet olsun! rahat bırakın insanları, özgür bırakın!en fazla 100 yıl ömrün var insanoğlu..neyin hırsı bu? neden zehir ediyoruz hayatlarımızı?biz hep gurur duyduk doğduğumuz coğrafyayla..çok üzülüyorum, herşeyin mahvedilişini izliyoruz canlı canlı..Akıl, fikir, vicdan, adalet, huzur istiyorum ülkem için, uyuyup uyandığımda herşey düzelsin istiyorum, o kadar inanılmaz ki yaşananlar, kabus olsun istiyorum..

3 Eylül 2013 Salı

İl Postino


     Pablo Neruda'nın hayatından hayali bir kesit. Balıkçılıkla geçimlerini sağlayan ada insanlarından Mario. Neruda'nın siyasi görüşlerinden dolayı adaya sürgün edilmesi ile Mario'nun balıkçılıktan kurtulması ve haftalık bir sinema parasına Neruda'nın postacılığını yapmayı kabul etmesi ile başlar hikaye. Mario'nun içindeki komünist, şair kişilik Neruda'ya hayranlığıyla canlanır. Sakin, romantik, sonu itibariyle de acıklı bir film.. Müzikler de çok tatlı.. 1994 yapımı izlenesi bir film.. "Filmin senaristlerinden ve filmde postacıyı canlandıran başrol oyuncularından Massimo Troisi bu filmi tamamlayabilmek için önemli bir kalp ameliyatını ertelemişti. Nitekim film tamamlanır tamamlanmaz da bir kalp krizi geçirerek hayata veda etti. Öldüğünde 41 yaşındaydı ve filmin eriştiği başarıyı göremedi. Film Massimo Troisi'ye ithaf edilmiştir." Böyle de trajedik bir öyküsü var. 
     O zaman Neruda'dan bir şiir yazmadan olmaz..

 UNUTMAK YOK

Bunca zamandır nerede olduğumu soracak olursan
"Oldu birşeyler" demeliyim
oturmalıyım bir taşa
kararan dünyada,
kendini yemiş bitirmiş bir nehirde.
Korumasını bilmiyorum yitirdiklerini kuşların
Geride bıraktığım denizi
ya da çığlığını kızkardeşimin.
Nedir bu toprağın zenginliği?
Gün neden günle kapanıyor?
Neden karanlık gece çalkalanıyor ağzımda?
Ve ölüm neden?

Nereden geldiğimi sormayacak mısın?
Anlatayım sana;
Kırık şeyleri
Acılı kapları
Sık sık tozlanan koca sığırları
ve tutulu kalbimi.

Bunlar ne belleğimizde uyanan sarı güvercinler,
ne de anılardır kuşaktan kuşağa akan.
Ağlayan yüzlerdir bunlar,
Parmaklardır gırtlağımızdaki,
ve toprağa düşen yapraklardır.
Yiten günün karanlığıdır.
Yeşertir kaleleri hüzünlü kanımızdaki.

İşte menekşeler ve işte kırlangıçlar,
Sevdiğim her şey
Tatlı mesajlar veren günbegün
açıkta zaman
tatlılığı artan.
Kaçamayız biz; Dişlerimizin arasından:
Neden kemiriyor boşa giden zaman
sessizlik kabuğunu?
Ne yanıt vereceğimi bilmiyorum.

O kadar çok ki ölümüz
Ve o kadar çok ki kızıl güneş önünde setler
Ve o kadar çok ki çarpık kabuklu başlar
Ve o kadar çok ki öpücüklerimizi engelleyenler
Ve o kadar çok ki unutmak istediklerim.

   

9 Ağustos 2013 Cuma

DÖNÜŞ

     Kaybedip kaybedip yeniden bulurum kendimi, yeniden hayal kurmaya başladığımda, yeniden hayat bulurum. Yine ben geldim. Büyüdükçe büyüyorum, hiç bir yerlere sığamıyorum. Kadere karşı şüphe duyuyor, sonra kifayetsizliğimi görüp, dönüp yine kaderin ellerinden öpüyorum. şimdi ne desem yalan.. "O" biliyor her şeyi..yaşayıp görelim.. 


"En iyi değilim, en kötü de. En cömert değilim, en cimri de. En kibirli değilim, en mütevazı de. Hiç kimseyi kandırmamış değilim, herkesi aldatmış da. Kimseyi yarı yolda bırakmamış değilim, herkesi satmış da… . Hep iyiliğimden kaybetmiş değilim, kötülük yapa yapa kazanmış da. Çok başarılı olduğum günler de oldu, dibe vurduğum da. Sevgi dolu değilim, nefret dolu da. Barışçıyım, biraz da savaşçı. Biraz güçlüyüm, biraz zayıf. Biraz iyiyim, biraz kötü. İyi? kötü? İnsanım.”
— William Shakespeare

11 Nisan 2013 Perşembe