30 Eylül 2013 Pazartesi

artık zıplasam diyorum?..

Çıldırmanın eşiğinden, uçurumun kenarından merhaba!!

      Evet yüksek lisansımı bitirdim, artık uzmanım.İstanbul üniversitesi'nin dağınık yerleşkesi yüzünden ve iş yerimden çok zor fırsat bulabildiğimden, hala evraklarımı teslim edememiş olsam da bitti ve üzerimdeki yük kalktı."Kalktı" sözel bir ifade.Fakat hafifleme hissi yok!Tebriklerimi kabul ettim, evet; benden çok sevinen insanların heyecanına şaşırdım.Ama hiç bir şey hissetmiyorum.
      
      Uzun zamandır bir hobi peşindeydim.Maymun iştahım yüzünden herşeye atladım tek tek ve sonunda fotoğrafçılığa karar verip, kendime başlangıç seviyesinde bir makine aldım. Çünkü marifet makinede değil çekendeymiş dediler, hangi makineye kalbin ısınırsa, hangisine gücün yeterse onu al, en iyi fotoğrafı en iyi makinesi olanlar mı çekiyor dediler, aldım gitti.:) Ben "multifonksiyonel" bir insan değilim.Bir çok işi bir arada yapmaya çalıştığımda uykularım kaçıyor ve bu yüzden, biraz da kurs almayı planladığım hocam henüz derslere başlamadığından erteleyip duruyorum. Şu tez belasından tamamen kurtulduğumda kendimi hobimin kollarına atacağım!belki o zaman biraz nefes alınır..
      
      Evet, hayatımda olumlu diyebileceğim sadece bunlar var...bardağın dolu tarafı burdan görünen, ve şu an size görünmeyen, bana kırmızı başlı, sivri dişli, çirkin bakışlı iğrenç bir yaratık olarak görünüyor!Küçük bir çocuğun karıncayla oynaması gibi benimle oynuyor.Önüme engeller koyuyor, ben her yön değiştirip yolumu bulmaya çalıştığımda sol üst köşeden sırıtarak canımı sıkıyor.Kendime yukarıdan baksam ben de sırıtırım, çok eğlendiğine eminim!Pusuya yatmış, her fırsatta çelme takıyor.Dibe vurmak gerekiyormuş ya zıplamak için, artık zıplasam diyorum...ama ne zamannn..ne zaman....

10 Eylül 2013 Salı

"Biri penceresini açsa kurtulacaksın sanıyorum
Ama olmuyor...
Bütün pencerelerimi açıyorum
Ama olmuyor işte..."  -Umay Umay

     Bıktık artık türlü türlü oyunlardan, kim haklı kim haksız kavgalarından.. sizin başı örtülü kardeşleriniz, bizim marjinal çapulcu alkolik kardeşlerimizle kardeş değil mi aslen? başım açıksa ben müslüman değil miyim? biz müslüman olarak bütün peygamberlere inanıyorsak ve bütün kainatın Allah tarafından yaratıldığına inanıyorsak yine Allah tarafından yaratılan fakat müslüman olmayanlar, kardeşimiz değil midir? Büyük balık küçük balığı yerken bile içimiz burkulurken herhangi bir coğrafyada herhangi bir kardeşimiz, başka bir kardeşi tarafından öldürülüyorsa bunu hangi vicdan destekleyebilir? olayların siyasi politik sizli bizli taraflarına hiç bulaşmak istemiyorum, o kadar bunaldım ki, kimsenin canı yansın istemiyorum artık! Yeter, lanet olsun! rahat bırakın insanları, özgür bırakın!en fazla 100 yıl ömrün var insanoğlu..neyin hırsı bu? neden zehir ediyoruz hayatlarımızı?biz hep gurur duyduk doğduğumuz coğrafyayla..çok üzülüyorum, herşeyin mahvedilişini izliyoruz canlı canlı..Akıl, fikir, vicdan, adalet, huzur istiyorum ülkem için, uyuyup uyandığımda herşey düzelsin istiyorum, o kadar inanılmaz ki yaşananlar, kabus olsun istiyorum..

3 Eylül 2013 Salı

İl Postino


     Pablo Neruda'nın hayatından hayali bir kesit. Balıkçılıkla geçimlerini sağlayan ada insanlarından Mario. Neruda'nın siyasi görüşlerinden dolayı adaya sürgün edilmesi ile Mario'nun balıkçılıktan kurtulması ve haftalık bir sinema parasına Neruda'nın postacılığını yapmayı kabul etmesi ile başlar hikaye. Mario'nun içindeki komünist, şair kişilik Neruda'ya hayranlığıyla canlanır. Sakin, romantik, sonu itibariyle de acıklı bir film.. Müzikler de çok tatlı.. 1994 yapımı izlenesi bir film.. "Filmin senaristlerinden ve filmde postacıyı canlandıran başrol oyuncularından Massimo Troisi bu filmi tamamlayabilmek için önemli bir kalp ameliyatını ertelemişti. Nitekim film tamamlanır tamamlanmaz da bir kalp krizi geçirerek hayata veda etti. Öldüğünde 41 yaşındaydı ve filmin eriştiği başarıyı göremedi. Film Massimo Troisi'ye ithaf edilmiştir." Böyle de trajedik bir öyküsü var. 
     O zaman Neruda'dan bir şiir yazmadan olmaz..

 UNUTMAK YOK

Bunca zamandır nerede olduğumu soracak olursan
"Oldu birşeyler" demeliyim
oturmalıyım bir taşa
kararan dünyada,
kendini yemiş bitirmiş bir nehirde.
Korumasını bilmiyorum yitirdiklerini kuşların
Geride bıraktığım denizi
ya da çığlığını kızkardeşimin.
Nedir bu toprağın zenginliği?
Gün neden günle kapanıyor?
Neden karanlık gece çalkalanıyor ağzımda?
Ve ölüm neden?

Nereden geldiğimi sormayacak mısın?
Anlatayım sana;
Kırık şeyleri
Acılı kapları
Sık sık tozlanan koca sığırları
ve tutulu kalbimi.

Bunlar ne belleğimizde uyanan sarı güvercinler,
ne de anılardır kuşaktan kuşağa akan.
Ağlayan yüzlerdir bunlar,
Parmaklardır gırtlağımızdaki,
ve toprağa düşen yapraklardır.
Yiten günün karanlığıdır.
Yeşertir kaleleri hüzünlü kanımızdaki.

İşte menekşeler ve işte kırlangıçlar,
Sevdiğim her şey
Tatlı mesajlar veren günbegün
açıkta zaman
tatlılığı artan.
Kaçamayız biz; Dişlerimizin arasından:
Neden kemiriyor boşa giden zaman
sessizlik kabuğunu?
Ne yanıt vereceğimi bilmiyorum.

O kadar çok ki ölümüz
Ve o kadar çok ki kızıl güneş önünde setler
Ve o kadar çok ki çarpık kabuklu başlar
Ve o kadar çok ki öpücüklerimizi engelleyenler
Ve o kadar çok ki unutmak istediklerim.