25 Kasım 2010 Perşembe

AŞKIN 500 GÜNÜ



BU FİLM HAYATIN NE KADAR MASALSIZ,


İNSANLARIN NE KADAR ÇARESİZ
MUTLULUKLARIN NE KADAR GÜNDELİK


OLDUĞUNUN KANITIDIR..



HAYATIMI KADERİN ELLERİNE BIRAKIVERMEMİN NEDENİDİR..ÇABALARIMIN FİŞİNİ ÇEKMEMİN KAYNAĞIDIR..
EN GÜZEL SONBAHARLARA....

15 Kasım 2010 Pazartesi

Ye, DuA eT, SeV..

"Tanıdık ve rahatlatıcı herşeyi bırakacak kadar cesursanız

-ki bu alışkanlıklardan evinize kadar her şey olabilir-

ve gerçeği aradığınız bir yolculuğa çıkarsanız

ve o yolculukta başınıza gelen her şeyi kabullenirseniz,

ve yolculukta tanıştığınız herkese öğretmen gözüyle bakarsanız

en önemlisi de kendinizle ilgili gerçeklerle yüzleşip kendinizi affederseniz

gerçek, sizden saklanamaz..."




"Bazen aşk için dengeyi kaybetmek,hayat dengesini kurmanın bir parçasıdır!"
imkanım olsa sık sık bazı yerlerin altını çizmek istedim!..ben muhtemelen canım sıkıldıkça sık sık izleyeceğim ve izleteceğim, zorla izletilmesi gerekenlere hediye edeceğim..ihtiyacı olan herkesin hayatını aydınlatmalı bu film :)

30 Ekim 2010 Cumartesi

Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum, Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!
Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım –ma,
Kesin değil!
Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
Bir yanım memnun oldum diyor,
bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!
Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım…
Maziye hiç değil, an’a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına…
Bir hayli kırgınım…
Beni ben kırdım oysa,
İyi değil!
Galiba yoruldum,
Her şey kadar,herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum...

29 Nisan 2010 Perşembe

hani herkes arkadaş
hani oyunlar sürerken..
hani çerçeveler boş
hani körkütük sarhoş
gençliğimizde..
hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken..eskidendi, çok eskiden..

7 Mart 2010 Pazar

Düşününce gözümün önüne geliveren hep aynı görüntü; duvara 9.2 şiddetinde atılan bir kafa, çarpmanın etkisiyle fışkıran bir kırmızı renk..Kırmızı gücü temsil ediyordu ya -mişli geçmiş zamanda bir rivayete göre;bende sadece öfkeyi, pişmanlığı ve sanırım biraz da acı çekmeyi temsil ediyordu.Acı çekmek, acıma duygusunu taşıyordu peşisıra, içten içe, kendi kendine..Dualar hep mutluluktan yanaydı, mutluluklar maviydi benim için, gökyüzünü mutluluk sayıyordum ama gökyüzü hiç benim olmadı.Görmek mutluluk getirse de çoğu zaman yetmedi,bir yanım hep buruk kaldı..
Bembeyaz bir güneş doğmuş bir yerlerde..Gökyüzünü avuçlarına almak gibi bir şey..Sonsuz mutluluk!!Parmak aralarımdan akıp gitmesin die mutluluklarımı sıkı sıkı tutardım eskiden.Şimdi avuçlarımı açmış bekliyorum..Zaman geçiyor..Büyüyorum..Ellerim büyüyor..Avucumdaki mutluluklar küçücük kalıyor..Kocaman ayalarımda mutluluklarımı küçümsemek büyümekmiş,öğreniyorum..
Krem rengini tercih ediyorum bu ara..Ne beyaz ne mavi ne de kırmızı..Yumuşak, ifadesiz..ve mor yakışıyor krem rengine, biraz feministçe..Kahverengi de güzel gidiyor ama karanlıkta boğuyor.O kadar karanlık ki bu ara içim, dışım, önüm, arkam, sağım, solum..
bir güneş gerek...bize de bekleriz..

16 Şubat 2010 Salı

Şu ara hayata biraz ara verdim!vicdanım kendi kendine konuşmaya devam ediyor, ben onu duymamazlıktan geliyorum!

"bugün kendin için ne yaptın?"

"bugün Allah için ne yaptın?"

"hayat geçiyor, çekidüzen ver artık kendine!"

"alkol kötü bir şey!uzak durmalısın!"...

serzenişte!

ama bende bi salıvermişlik, bi umursamazlık, kör bi sağırlık, duyarsızlık, vurdumduymazlık.. askıda hayatım..

bu arada okuduğum bi yılmaz erdoğan yazısını burda paylaşmak istedim:


iyi, kötü, salak...

Biliyorum çoğunuz iyi insanlarsınız.Bu yüzden hep kötüler kazanıyor zaten.

Bir çok kötü hatta alçak tanıdım.Çoğu neşeli insanlardı.Hiç birinde çekingen bir ruh haline rastlamadım.

Kötüler atak, iyiler pısırıktır.

Etrafınıza bakın en heyecan verici,en eğlenceli insanlar hep sahtekarlardır.Hepsi paldır küldür konuşan,ağız dolusu gülen insanlardır.Çünkü sahtekar sempatik olmak zorundadır.İyinin böyle bir mecburiyeti yoktur.İyi sıkıcıdır.

Kadınlar iyilere değil güvenilmez erkeklere aşık olur bu yüzden.Zaten aşk denen altüst oluşla ancak bir üçkağıtçı başa çıkabilir.Aşkın tadını çıkaramaz iyiler.Onlar sarılıp sessiz bir uzanmayı aşk zanneder.Tekdüzedirler.Yavaştırlar.Kadınlar da dertlerini onlarla paylaşır ama gidip bir güvenilmezle sevişirler.

Tutku kötülerin işidir.

"Sessiz ve efendi bir insan" cümlesiyle tanımlanan bir iyilik kolaydır.

Sahtekarlık daha zordur, maharet ister.Zeki hızlı ve atak olmalıdır.Enerjiktir.

(Tabii kötü kötüler konumuz dışındadır.Yani hem salak hem kötü olmaya çalışanlar için düşünmeye, yazmaya değmez.)

Üçkağıtçı...Sahtekarın en sempatik, rn başarılı şekli.İyi bir hatiptir o.İnandırıcıdır.Konuştuğu zaman etrafındaki tüm "iyi ve dürüst" insanlar ağzının içinde kaybolur.Hem çok iyi fıkra anlatır, hem hüznün tüm renklerinden haberdardır.Kahkahasında pirzola tadı, hüznünde bazen ölümün sesi vardır.Adam başarılıdır, yeteneklidir.

İyilik kolaydır, kötülük maharet ister.

İyi olmak için kimseye kötülük yapmamak yeterlidir.Ama kötü olmak için daha çok çalışmalısınız!

İyi kötü karşısında güvensiz, enerjiiz, çaresizdir.Filmlerde bile iyi kötüleşmeden iyinin hakkından gelemez."Yeminini bozar" ve kavgaya girer.Oysa kavga kötünün mesleğidir asıl.Biz iyi seyirciler perdedeki iyi adamımız kan döktükçe rahatlarız.Ve iyi kötüyü yendi diye seviniriz.Oysa artık hepimiz kötüyüzdür filmin sonunda.Hatta biz "kötü"den daha çok insan öldürmüşüzdür.

Bir iyi için en zor olan kötüye "sen kötüsün" demektir.Çünkü iyi utangaçtır.Hırsıza "hırsız" diyemez.Kötünü yerine utanır, sahtekarın yerine yüzü kızarır, hırsızın yerine yerin dibine geçer..Bu sırada kötüler sahteakrlar hırsızlar deli gibi eğlenmektedir.Çünkü onların yerine utanan sıkılan yerin dibine geçen bir çok iyi insan vardır.Kötünün en büyük avantajı iyideki kahrolası utanma duygusudur.

Bu duygu iyiyi öylesine zayıf düşürürki ağzını açıp bir kelime söyleyemez.Halbuki öylesine kararlı çıkmıştır ki kötünün karşısına.Her şeyi açık açık söyleyecektir.Başına gelecekleri göze almıştır.Ama olmaz!Yapamaz.

Çünkü iyiler korkaktır.

Çünkü iyiler herkese acır,en çok da kendilerine.

Susmak acımak utanmak korkmak..Farkında mısınız ey iyi insanlar, ne kadar sıkıcı şeylerle uğraşıyorsunuz!Kötüler kazanınca da şaşırıyorsunuz!

Babalarımız iyi insanlardı ve bize de iyi olmamızı öğütlediler.

Biz de iyi insanlarız.

Ve çocuklarımıza da aynı şeyleri öğütlüyoruz.

Hepimiz kötülerin yanında çalışıyoruz.

Haydi iyi insanlar!

Haydi efendi sessiz sıkıcı korkak utangaç ve iyi insanlar!Çalışın!

Kötülerin size ihtiyacı var!

11 Ocak 2010 Pazartesi

*sınav çalışmaya çalışiyorum, kulağımda kulaklık, önümde nescafe cappuccino (yeni favori kahvem,hem pratik hem lezzetli:) ) ve ülker napoliten çikolatam..zulada daha mavi yeşil light çikolatam, crunchım, fındıklı kahvelerim var!
*baktım ki çalışamıyorum bi odamı toplamaya karar veriyorum, bi kahve yapıyorum, oturuyorum iki cümle okuyorum sonra radyodaki sokak çacukları sorununa eğiliyorum, sokak çocuklarının anneleri gebeyken iyot eksikliği var mıydı? tiroid hastalıkları var mıydı? ÖDG nodüler guatr olduğu halde levatiraksonu kestiler mi? Anemisi var mıydı bu çocuklar yeni doğanken?anneleri demir preparatı kullanmadı sigara içti dayak yedi bu çocukların sağlıklı doğmaları mucizevi değil mi?beş yaşındaki bedrettini döven anensefalili yaratıkların anneleri diyabetli miymiş gebeyken???belki de yaşamaları daha da mucizevi bu çocukların??baktım ki fikir uçuşmalarım var bu şekilde..nete takılayım biraz, şu düşüncelerimi bi toparlayayım,bir düzene sokayım dedim :S
*olmadı toplayamıyorum..yazasım kaçtı......