22 Ekim 2012 Pazartesi

Veronika Ölmek İstiyor

     Okumak için çok geç kaldığımı düşündüğüm bir kitap "Veronika Ölmek İstiyor". Paulo Coelho'nun müthiş anlatımıyla içinde yaşayabildiğim, öyle ki filminin çekildiğini öğrendikten sonra izlemek istemediğim bir kitap. Çünkü ben kafamda oyuncularıyla birlikte çekmiştim zaten okurken.Mutlaka farklı olacaktı hayal ettiğimden, bu da beni hayal kırıklığına uğratırdı, izlemeyi göze alamadım.
Veronika, ailesinin direttiği hayatı yaşamaktan, monotonluktan bıkıp intiharı deneyen, fakat başaramayıp kendini akıl hastanesinde bulan bir karakter.Ve deliliğin ona tanıdığı özgürlük hakkıyla içindeki Veronikaları keşfedip yaşama tutunma hatta sarılma hikayesi.Çok anlatmayıp herkesin okumasını tavsiye ediyorum! kesinlikle hayata başka bi gözle bakmanızı sağlayacak.
  • "Yaşamın harekete geçmeden önce doğru anı beklemekten ibaret olduğunu biliyordu Veronika."
  • " -'Ben de o yüzden ağlıyordum işte' dedi Veronika.'O hapları aldığımda nefret ettiğim birini öldürmeye çalışıyordum.İçimde başka sevebileceğim Veronikalar olduğunu bilmiyordum.'
-İnsan neden kendinden nefret eder?
 
-Korkaklık belki de...Ya da hiç yakanı bırakmayan yanılmak korkusu.Başkalarının senden beklediklerini gerçekleştirememek korkusu.Birkaç dakika önce mutluydum.Ölüme mahkum olduğumu unutmuştum.Derken hatırladım, çok korktum."
  • " 'Kişi kendi gerçekliğini yaratır, diyorsunuz' dedi Veronika. 'Peki gerçeklik nedir?'
'Çoğunluk ne diyorsa odur.İlle de en iyisidir ya da en mantıklısıdır anlamına gelmez bu, toplumun bir bütün olarak isteklerini en yakından karşılayandır.
...Kimin doğruyu söylediği değil, kimin doğru yanıtı verdiği önemli'
  • "Tinsel yolculuğun en zor iki sınavını başarıyla geçtiniz: Gereken anı bekleyecek sabra ve karşılaştıklarınızdan hayal kırıklığına uğramayacak cesarete sahipsiniz."
  •  
  • "...Yeniden yaşamaya başlamak istiyorum Eduard, hep yapmak istediğim ama cesaret edemediğim hataları yapmak...Yeni arkadaşlar edinmek, bilge olabilmek için deli olmak gerektiğini onlara da öğretmek isterim.Doğru davranışların el kitabını olduğu gibi izlemek yerine kendi yaşamlarını, isteklerini, serüvenlerini, keşfetmelerini, YA-ŞA-MA-LA-RI-NI söylerdim onlara...Yaşayın.Yaşamasını bilirseniz Tanrı da sizinle birlikte yaşar.Onun koyduğu riskleri göze alamazsanız o Tanrı da uzak bir cennete çekilir ve yalnızca felsefi spekülasyonlara konu olur."
 
 
 
 
 
 
 
 

5 Mart 2012 Pazartesi

Resmi olarak GS'li ama sadece basketbol :)

     Çalışma saatlerimi kendi isteğimle tamamen duygusal nedenlerden dolayı uzattığımdan beri kalan kısacık zamanlarıma daha çok sosyallik sığdırır oldum.Uykusuzluk yorgunluk dinlemeden ordan oraya koşturuyorum.Bilenler bilir, ben pek takım tutamamışımdır bu zamana kadar, ya da hepsini tutmuşluğum vardır diyelim :) yok kararsızlık, kaypaklık değil bu, sporseverim sadece, maksat kimse kırılmasın :)) iki seferdir fanatik iki arkadaşımın peşine takılıp Medikal Park Galatasaray maçlarını izlemeye gidiyorum.Futbol hiç sevmem ama basketbol izlerken sahaya atlayıp oynamak geliyor içimden, çok çok kötü bir takım da olsak üniversitedeki turnuvalarımızı özlüyorum :) hatırladıkça gülüyorum :)
     ilk maçım Hacettepe-Galatasaray'dı, tribün açısından zayıf bi maçtı ama ikinci maç, Anadolu Efes- Galatasaray maçı, dolu tribünle çok daha zevkliydi :) Benim için zaten apayrı bi tecrübeydi!İş yerimdeki "yer değişikliği"nden beri (nasıl bi bölümde çalıştığımı söylemiyorum :) ) yani neredeyse 1 yıldır, bu kadar kısa sürede bu kadar çok küfür duymamıştım.Yabancılaşmışım küfre :) Buna sevindim!
     Bu konulara benim kadar yabancı olanlar varsa bir kaç konu paylaşmak istiyorum, bu tür bi maça gitmek isterseniz, içeriye su, madeni para, parfüm, sakız almıyorlar.Bunlar sadece benim gözlemleyebildiklerim, başka var mıdır bilmiyorum.İçeriden alışveriş yaptığınızda da bozuk para yerine Abdi İpekçi Kuruşu veriyorlar kağıt olarak.Çıkarken onları yine bozuk para olarak alabiliyorsunuz ama ben "giderim tekrar nasıl olsa maça, artık ben de Galatasaraylı sayılırım" diye, sakladım kuruşlarımı :)
     Oyuncuları da yeni öğreniyorum çünkü ben sadece milli maçları seyrederdim, yani bu konuda baya cahilim!
GALİBİYET SEVİNCİ


                                                                     LUCAS

ATKI SHOW :)

    

2 Mart 2012 Cuma

Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk


 Cezmi Ersöz'ün yazdığı, Kürşat Açıkalının oynadığı bir oyun.Cezmi Ersöz deyince arkadaşım, bu kadar ağır olabileceğini tahmin etmiştim zaten ama yine de izlemeliyim diye düşündüm."Hem iyiyim ki ben, izlerim" diye de telkin ettim kendimi ama çok da öyle olmadı.Boğazıma takıldı yine bi düğüm, oyun bitene kadar ağlamamak için zor tuttum kendimi.Özü, "çok kadın hiç kadındır" olan ve bence bütün erkeklerin izlemesi gereken bir oyun.14 Şubat'ta, bir erkeğin kendisiyle ve geçmişiyle yüzleşmesi anlatılıyor.

    
 Oyun bir saat sürüyor ve bir saat boyunca Kürşat Açıkalın var sadece sahne de.Müthiş bi oyunculuğu var.Hiç sıkmıyor.Modern dans figürleri eklenmiş bir çok yere ve Kürşat Açıkalın gerçekten beklediğimden çok yakışmış role.İmkanı olan ve psikolojisi sağlam olan herkese tavsiye ederim :) doğrusu benim için henüz ağır bir oyunmuş..

29 Şubat 2012 Çarşamba

"hiç bir hayalet yoluna devam edene kadar huzura varamazmış" :)


Bir doğumgünü hediyesi; en kocaman sırıttıranından :)
Mutluluk kurabiyelerim, yedikçe güleyim diye!
Ben yemeğe kıyamadım, baktıkça sırıttım :)
Biraz zorlamayla geldi hediyem ama olsun bu kadarını da beklemiyordum :)

Bir dizi; normalde şiir sevmeyen beni şiirle mest eden!
Hikayesi zaman zaman canımı sıkmaya başlasa da..
Benim hayatımdan parçalar sunan sahnelerinin olması sinirlerimi bozsa da, takip ettiğim tek dizi!
Leyla ile Mecnun!


Bir şiir; Turgut Uyar..

Göğe Bakma Durağı
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

..ve bir şarkı, söz müzik bayıldığım..

bir de tam şu anda geçmişten çıkıp gelen bir anıdan kopan kelime; "rehabilite etmek"
2 haftadır kendi kendime yaptığım şeyin adı.

"Rehabilitasyon, kişinin herhangi bir nedenle oluşan kalıcı veya geçici yetersizliklerinin, kaybedilmiş bazen de limitlenmiş olan fonksiyonel kapasitesinin belirlenerek tedavi edilmesi, psikolojik sosyal ve mesleki açıdan da desteklenerek günlük yaşamda bağımsız duruma gelmesini sağlamaktır."

:))

19 Şubat 2012 Pazar

..acıydı dünyanın diğer adı..

     işte hayatım yine kendin tekrarlamakta, mideme kramplar giriyor, kalbim sıkışıyor..ve benim hayatımda hiç bir gelişme yok, yine başa dönüş..
     istanbula bahar gelmiş..çıktım gezdim nargilemi içtim...ama dön dolaş aynı yere gel, aynı beklentiler içinde sıkış..ve çıkış yolu sandığı yol seni hep aynı yere çıkarsın..labirent gibi!ruhum daralıyor!
     istanbul da öyle zaten kaç haftadır, her haftasonu hava açtı diye sevinip, hafta içi karla yüzleşiyoruz.üşümekten bıktım! Allah sokakta kalanlara yardım etsin..
     zaman geçsin diye yazıyorum..bekliyorum..boşa beklediğimi bilerek..çok sıkıldım.....

1 Şubat 2012 Çarşamba

bahçemin kış hali..




hiç bi kıştan bu kadar nefret etmedim.kara elimi bile sürmedim.şimdiye kadar hiç bi kar ölümü düşündürmedi.ama çamlar kar kaplı da güzel..ve ömrümün en uzun ömrümün en kısa ömrümün en çocuk ömrümün en ihtiyar yolu..böyle de güzel..

12 Ocak 2012 Perşembe

http://www.youtube.com/watch?v=RScAp6X-ec8&feature=share&fb_source=message

ne kadar harika bi melodisi var..alt yazısı olmasa da yumuşatırdı kalbimi..müziğin ve kokunun bu etkisine bayılıyorum, ruh halimi anında değiştirebiliyorlar.
      Bir kaç gündür yine depresyona meyilliyim.Canımı sıkan bi şeyler var ama canımı sıktıkları için mi depresyona yöneliyorum yoksa depresyona yöneldiğim için mi canımı sıkıyorlar çözebilmiş değilim.Yani kısacası her zamanki gibiyim işte."Ben" öyle her istediğinde değiştirebileceğin bir şey değil ki..değişmek istiyorum, daha anlayışlı, daha ince, daha kararlı, yeri geldiğinde daha çirkef, daha cadı olmak..yani böyle sinik, -şu aralar ki kişilik durumum- "o da olur" "hmmm bu da iyiymiş bu da olur" "amaann napalım böyle de olur" modundan çıkmak istiyorum.kesin çizgiler istiyorum.Ama istemekle olmuyor galiba..yıllardır beyne, egoya kaydedilen şeyler değiştirilemiyor söylemekle..neysen osun...