25 Ekim 2013 Cuma

Pencere Bakması

Memnun değilim ırmaklardan
Böyle olmaklardan
Bir güle bakıp da için için ne bileyim
Memnun değilim gece vakti yalnız kalmaklardan
Beni insana benzeten o renkli haplardan
Abuk sabuk hitaplardan
Okunması gereken kalın ama bomboş kitaplardan
Aramaklardan sormaklardan
Memnun değilim
Yani diyorum ki buralardan
Oralardan da memnun değilim
Bir içim acıdı bugün bakarken pencerelere
Hasret soldum soldum diyorum
Aşık oldum oldum 
Memnun değilim bu şehirlerden
Arkamdan sinsice akan bu nehirlerden
Bu kalabalık çarşılardan 
Herşeye karşılardan
Kötü masalları yani ne bileyim
Keşke demekler o pencereye bakıp da
Bunları bunları okudum okudum
Aşık oldum oldum
Memnun değilim Fatma'lardan
Her duygunun içine binlerce düşünce katmalardan
Tereciye tere satmalardan
Hal bu ki şu pencerelerden dışarı bakıp...

ne bileyim...

Yine bir Can Bonomo bombası..seviyorum bu adamı..

20 Ekim 2013 Pazar

Aile Çay Bahçesi


     Bazı yazarların, bazı kitapların hayatıma girme sebebi değişik..Ya kitap ya yazar rüyama girer ve ben merak eder, alırım kitabı.Yekta Kopan okumaya da bu şekilde başladım.Yeni kitabı çıkar çıkmaz konusunu türünü bilmeden aldım kitabı.
      O sırada okumakta olduğum kitabın pabucu dama atıldı ve "Aile Çay Bahçesi"ne başlandı.O kadar akıcı ve anlaşılır bir dili var ki Yekta Kopan'ın, kelime cambazlıkları yerine tasvir, tespit ve anlatım güzellikleriyle büyülüyor insanı.Su gibi akıp gidiyor siz bir yandan bitmesin isterken..."saniye kolu hızla koşuyor kadranda"
     Ana karakter Müzeyyen "en iyi" olmasına rağmen "en güzel" ile başedememiş. Herşeyin onun suçu olduğunu düşündüğü kardeşi Çiğdem'den hayatı boyunca nefret etmiş. Zayıf bir baba karakteri yerleştirmiş "bitmek bilmeyen bir mide ağrısı" diye  tabir ettiği aileye. Erkek gözüyle kadınları bu kadar güzel anlayıp anlatabilmesine hayranlık duydum Yekta Kopan'ın. Kadınlığın bütün işkencelerine bu kadar yakın olabilmesinden etkilendim! Kitabın son sayfalarını ara vererek okudum. Hem bitmesini istemedim, hem de bir nefeste okusaydım boğazımdaki düğüme engel olamayıp ağlamaya başlayabilirdim. Başta Müzeyyen'le birlikte, yaşadığı hayattan nefret ettim, onun hayatına dokunan herkesten. Okudukça o kadar hak verdim ki herkese, herkes için tek tek üzüldüm. Hem aile olmaya çalışıp hem sınırlarımızı korumanın ne kadar zor olduğunu düşündüm. "Neden böyle bitirmiş ki Yekta Kopan bu kitabı? Neden Müzeyyen'e bir de böyle bir yük yüklemiş" diye kızdım, sonra ona da hak verdim... Kimsenin hayatı sanıldığı kadar görünür değil..


"Müzeyyen. Annesinin kuzusu. Babaannesinin biriciği. Babasının... Sahi ben babamın neyiydim? Bütün bu hikâyenin içinde benim rolüm neydi, diye düşündüm hep. Benim repliklerimi kim yazmıştı, mizansenlerimi kim belirlemişti? Sahneye hangi taraftan gireceğime, uslu kızı oynarken neler giyeceğime, içimdeki kötülüğü kusmaya başladığımda nelerden soyunacağıma kim karar vermişti? Okuduğum bütün kitaplarda beni bana anlatacak bir karakter arardım. Dinlediğim radyo oyunlarından, izlediğim filmlerden bir cümlecik çalmaya çalışırdım. Saatçi Nejat Bey ile ev hanımı Meral Hanımın kızı Müzeyyeni bana anlatabilecek bir cümle."